Müslümanların kendisine sorması gereken sorular?

31
Jul 2013
  • PDF
31 Jul 2013

Müslümanların kendisine sorması gereken sorular?

Genel olarak Arap baharından murad edilen şey nedir, İslam devleti mi özgürlük alanı mı? İslam devleti nasıl ikame edilir? İslami kazanım nedir ne değildir? Selefi akımın söylem ve eylemleri ne kadar İslamidir? İslami amaçlara İslami yöntemlerle mi yoksa şahsi anlayış/ihtiras/taassuplardan neşet eden beşeri yollarla mı gideceğiz? İslami mücadele nasıl olmalıdır/ nasıl olmamalıdır? İslam dünyasının hali hazırdaki haleti iyi mi kötü mü, İslami mi beşeri midir?

 

El-Kaide sempatizanı selefilerin İslami amaçlarındaki samimiyetten zerre kadar şüphe etmiyorum? Ama yöntemleri/ stratejileri/ yolları/ üslupları/ kullandıkları dilleri/ her şeyleri yanlış, çarpık, hatalıdır? İyi niyetin yeterli olmadığı kaidesini burada aynel yakin görmekteyiz, ki yeterliliğini boş verin salt iyi niyetin zarar verdiği de ortadadır?

Çok açık ve net bir soru; İslam tarihi boyunca, şimdiki selefilerin yöntemleriyle kurulmuş ve istikrarlı bir güven/adalet/huzur ortamı ikame edilmiş bir İslam devleti var mıdır? İslam devleti bu söylem ve eylemler ışığında kurulmaz/kurulamaz, İslam örnekliği dahilinde böyle bir yol yöntem görülmemiştir. O halde neyin İslamiliğinden, hangi İslami mücadeleden, İslami hedeflerden bahsediyoruz burada? Amacın İslami olması, olayı ve olanları İslamileştirmez. İslam adına dengesizce/ usulsüzce/ hukuksuzca/ stratejisizce/ bodozlama meydana çıkıp oradan oraya koşturmak mevcut zalimlikleri, gayri İslamilikleri, adaletsizlikleri, sorunları da gidermiyor; tam tersine daha çok kaos ortamı oluşturup mazlumlara/müminlere zarar veriyor. Mevcut zalimliklere, adaletsizliklere, İslam düşmanlıklarına İslami bir yöntemle karşılık verip mücadele edilmelidir.

Arap baharının liberal bir dille başlayan mücadelesi (ki yerine göre gayet makuldür) salt bir özgürlük mücadelesidir; İslamla ve İslami mücadeleyle uzaktan yakından alakası yoktur. Bir şey üretemeyen, çağa uygun bir dil bile geliştiremeyip çağın dertlerine merhem olamayan, sorunları gideremeyen, sorularına cevap bulamayan Müslümanlar bu tablo içinde hazıra konmaktan başka bir şey yapmamışlardır. Herkesin bildiği gibi Suriye?de ihvan tam 5 ay sonra tarafını belli edip arka planda temkinle hareket etmeyi sürdürerek mücadeleye girmiştir. Açık konuşmak gerekirse, Mısır?da ve Tunus?ta da ihvandan çok daha fazla bedel ödeyen liberal/sosyalist/seküler odaklar seçimlerde başarı sağlayamadığı için arka planda kaldı. Şimdilerde tekrar ön plana çıkmaya çalışıyorlar; bırakalım demokrasileri de, iktidarları da, dünyalık kazanımları da onların olsun. Biz İslami mücadeleyle İslam toplumlarını inşa edelim, gerekiyorsa kendi yöntemlerimizle İslam devletini de kuralım. Ama bu şekilde değil, olmuyor işte, burada bir terslik var ve görebilen için çok bariz?

2007 anayasa referandumuyla gündemimize gelen (Haksöz camiası başta olmak üzere bir çok kesimin) ?şimdilik özgürlük alanı kazanıyoruz? söylemiyle elde edilen özgürlük bütün benliğimizi, anlayışımızı, düşüncelerimizi ve değerlerimizi tüketti. Şimdilerde Arap baharıyla Müslümanlara (bizzat Türkiye İslamcıları tarafından) demokrasi ve özgürlük ihraç ediliyor. Bu özgürlük ve demokrasi kandan, acıdan, gözyaşından, kaostan, karmaşadan, ihtilaftan, tefrikadan, savaş ve şerden başka bir şey getirmedi ve getirmeyecek.

Gelinen bu durumda 200.000?e yakın insan hunharca katledildi; çoğunun mezarı bile yok ve bunların çoğunu, şahsi ihtiras ve hırslarla süregelen iktidar mücadelesinde arada kalan masum çocuk, kadın, yaşlı ve güçsüz erkekler oluşturmaktadır. Suriye şehir yapılanmaları tamamen tahrip edilmiş ve hatta ciddi bir kısmı da yok olmuştur; elektrik/ su/ ısınma/ barınma/ ekmek gibi zaruri ihtiyaçları karşılanamaz durumda olan geniş halk kitleleri oradan oraya savrulmaktadır; verilen rakamların çok üstünde, mülteci hayatı yaşayan bu kitle güven/ adalet/ huzur/ istikrardan yoksun, ne olacağı meçhul bir ömür sürmekteler. Bu mudur özgürlük mücadelesi ya da bu mudur İslami mücadele? Bu olmasa gerek? Halis niyetlerle çıkılan yolda bu tür sonuçlar doğabilir gibi mantıklarla suçu ortadaki şamar oğlanına atıp, bütün sorumlu Beşar Esad?tır diyerek kendini tatmin ederek temize çıkartmaya çalışanlar bilsinler ki, Allah nezdinde temiz olmak öyle kolay değildir ve tarih bugünleri elbet yargılayacaktır.

Suriye'de yapılması gereken ilk işin, derhal ateşkes ilan edilmesi olduğunu ısrarla vurgulamak istiyorum. Ama bazıları; Esad yönetimi gidene kadar savaşın asla durmamasını istiyor ve Esad köpeğinin gitmesi için her sonucu ve yolu mübah görmektedirler. Suriyeli bir çocuğun tırnağını bile Suriye'de verilen iktidar mücadelesine, mücadelenin sonucunda elde edilecek iktidara, Esad veya başka kişilere, akılsız insancıkların kazanım diye peşinden koştuklarına, Suriye'ye gelecek özgürlük ve demokrasiye değişmememiz gerekiyor.

Artık bu gerçekleri görmek zorundayız. İçine düştüğümüz/düşürüldüğümüz savaşın yarattığı bu kaos ortamından ve artık bir cinnet halini alan toplumsal ihtilaftan sıyrılmalıyız. Olaylara değil de olgulara bakarak akıl tutulmalarımızı kırmalı ve içinde debelendiğimiz bu çukurdan kurtulmalıyız?

Her gün Hazreti Musa'nın duasını tekrar tekrar okuyup; "içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helak etme Allahım" diye yakarmamız gerekiyor.

Yusuf Şanlı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

LAST_UPDATED2

You are here Home