Devletlerde Akıllanmaya Muhtaçtırlar

25
Aug 2011
  • PDF
25 Aug 2011

Devletlerde Akıllanmaya Muhtaçtırlar

Türkiye'nin yakın siyasi tarihindeki kaoslara bir de güven duygusu zaviyesinden bakılmalıdır. Siyaset felsefesinin ve sosyal psikolojinin imkanları akademik zeminlerden/dillerden kangrene dönüşmüş sorunlara çözüm bulabilme düzlemine de indirilmelidir. Gerçekçi tahlillerden uzak kalınarak yol alınamaz.

Vakalarla aramıza giren körleştirici/anlamayı güçleştirici/pürüzleri görmezden gelmeye neden olucu faktörleri gidermek zorundayız. Güven yıkımının vukua geldiği ilişkilerin yeniden inşası sıfırdan güven oluşturmaya bağlıdır.

Sorunlarla mücadele pratiğini geliştirmek yerine etrafından dolaşmayı tercihi benimsemek bir davranış bozukluğudur. Davranış bozukluğu salt bireylerle sınırlı sanılmamalıdır? İnsanlara özgü her ne varsa/insan her neredeyse oralarda söz konusu davranış bozukluğuna rastlanılır. Davranış bozukluğunun gerisinde ise kişilerin maruz kaldıkları ağır darbeler/korkutulmalar/vehimler/cezalandırmalar yatabilir. Tahripkar vasatlarda yetişmeye/kalmaya zorlanmak davranış bozukluğunu derinleştirerek ortaya intikam almaya amade tipler çıkartır.

Aslında konumuz/derdimiz bu coğrafyayı bir krizler yumağına çeviren taraflar ve tarafların geniş halk yığınlarını etkileyiciliği sürekli büyüyen meselelere yaklaşımlarıdır. Bu yaklaşımların yanlışlığı/faydadan çok zarar üretmesi karşısında neden ?diyalog yok? müzakereler fiyaskoyla neticeleniyor? demek ise işten sıyrılmak isteyenlerin söylemleri oluvermiştir. Samimi çabalamalarının öncülüğünde girişilmediği de görülen arayışlar kaçınılmazı yani ?karamsarlığı? ?boğuculuğu? bu hale mecbur olunacağı fikrini besleyerek fertleri/toplumu sarsmaktadır. Devletleri de insanlar idare ettiğine göre kökü derinlerde de bulunsa davranış bozuklukları/hareketi yükseltici duruşlar tedavi edilebilinir. Ama ön şart tedaviyi elzem kılıcı bir hastalığın varlığı /var olduğu kabullenilmelidir. İlaçlar hastalığından kurtulma ciddiyetini haiz bünyelere şifa verirler.

Çözümsüzlüğün nirengi noktası tam da burasıdır. Türkiye ye hakim oligarşik zihniyet kendinde kusur görmemektedir. Yaptıklarını hep haklı/meşru addedip ülkenin bekası için ?şiddete de? rahatlıkla sarılabilmektedir.

Siyasete şuur/denge değil kronikliğine son verilemeyen çatışmacı ruh damgasını vurmuyor mu? Taraflar her fırsatı rakip güçleri köşeye sıkıştırmak amaçlı kullandıkça da zaten aşındırılmış güven duygusu iyice berheva edilmektedir. Bir süre sonra ise irtibatın sağlığı da ortadan kalkarak salt tehdit edici bir yöntem yürürlüğe konulmaktadır. Böylesi bir kısır döngüde umut filizlenir mi? Özlenen ?barış? havası doğar mı? Tıkanıklıkları açabilecek ortak akıla ulaşılabilir mi? Bugün bu sayılanlar Türkiye ikliminde ne kadar vardır?

Mükemmele/olgunlaşmaya giden yol tekrardan geçer sözü Kemalist rejimle muhalifleri arasında yaşanan problemlerin halli için de bir reçete olabilir mi? Gelinen/geride bırakılan onlarca yıl bunun tersini söylemekte. Rejim Kürtlere/müslümanlara/varlığına düşman bellediği kesimlere güce dayalı açılımları reva görmekte. Her talebi bir isyan başlangıcı şeklinde algılaması ne yazık ki yaraları azdırmaktadır. Özgürlükleri kısıtlamanın gerilimlerin dozajını arttırdığını anlamak/istekleri dinlemek neden bu kadar zordur? Devletlerde akıllanmaya muhtaçtırlar?

12 haziran seçimlerinden bu yana tırmandırılan tansiyon bir yerleri yarmayacak mı? Keskin hamlelerine serilik kazandıranlarda ise geriye adım atma eğilimine rastlanılmamaktadır. Devletçi çizgiye sadakatleriyle tanınan ve mecliste yer bulan CHP/MHP cezaevlerinden salıverilmeyen tutuklu milletvekilleri hususunda kontrollü yumuşak geçişli bir gerilim oluşturdular. BDP ise imralıdan/kandilden gelen talimatları baz alarak meclise girmeme tavrını korumaktadır. Hükümetin ?hukukun kararına saygılı davranılmalıdır? ve ?meclis dışı çözümlere prim verilemez? tarzındaki beyanları ise BDP nezdinde bir anlam taşımamaktadır. Zuhur eden kargaşalar karşısında sergilediği tavırları devletin/hükümetin/AKP?nin kanamalı acil sorunlara müdahale/klinik hizmeti sunmada işleri yavaştan/zamana yayarak ve son sözü ?biz söyleriz? eksenli ele aldıklarına dair bir kanaate yönlendirmiyor mu? meclis açılmasının ardından sonra ?büyük yapısal reformlara? imza atma teşebbüslerine sahne olabilecek mi? BDP mevcut pozisyonunda bir değişikliğe giderek meclisteki çalışmalara katılmazsa ortaya ne gibi formüller sunulabilir? Ak parti eleştirerek yıkmayı üstlendiğini vurguladığı askeri/bürokratik vesayeti aşıp aşamayacağına ilişkin ciddi bir sınav vermekte. Sınavlar partileride/devletleride terletir.

Necdet Yüksel / Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir

 

 

LAST_UPDATED2

You are here Home