Sorunların Sebebi Bilinçsiz Liderlerdir
12 Haziran 2011?de yapılan seçimlerden galip çıkan AK Partide moraller yerinde. Ülke tarihinde bir ilke imza atılarak, oylarını yükselterek üçüncü kez iktidara geldiler. Yerli siyaset bilimciler bu olgunun beklide dünya tarihinde bir benzerinin yaşanmamış olabileceğine neredeyse hemfikirler. Buna, hangi açıdan incelenirse incelensin hiçbir kaprise/komplekse girmeden bir başarıdır denilebilmelidir. Zira muhaliflik aklı bir kenara koyarak realiteyi inkâra kalkışmak/gerçeği tersyüz etmek olamaz. Böyle davranmak sorumlu değil sorunlu siyasetçilerin tercihidir. Sorunların sebebi bilinçsiz liderlerdir.
12 Haziran 2011?de yapılan seçimlerden galip çıkan AK Partide moraller yerinde. Ülke tarihinde bir ilke imza atılarak, oylarını yükselterek üçüncü kez iktidara geldiler. Yerli siyaset bilimciler bu olgunun beklide dünya tarihinde bir benzerinin yaşanmamış olabileceğine neredeyse hemfikirler. Buna, hangi açıdan incelenirse incelensin hiçbir kaprise/komplekse girmeden bir başarıdır denilebilmelidir. Zira muhaliflik aklı bir kenara koyarak realiteyi inkâra kalkışmak/gerçeği tersyüz etmek olamaz. Böyle davranmak sorumlu değil sorunlu siyasetçilerin tercihidir. Sorunların sebebi bilinçsiz liderlerdir.
Recep Tayyip Erdoğan?ın, seçim propagandası dönemindeki üslubu muhtelif yönlerden analize değer. Her bir çıkışı başlı başına gündem oluşturan/karşıtlarına yeni pozisyonlar aldıran Recep Tayyip Erdoğan özellikle Abdullah Öcalan?ın idam edilememesi hususundaki sert demeçleri geleceğe ışık tutucu boyutları itibariyle dikkat çekicidir. Yeni hükümetin kurulmasından sonra öncelik hiç şüphesiz yeni Anayasanın hazırlanması olacaktır; devamında ise Kürt meselesi/PKK/Terör sorunu süratle masadaki yerlerini alacaktır. Peki AK Parti ?ustalık dönemini? vasıflandırdıkları doğrultuda sorunları ustalıkla çözmeye endeksli kullanabilecek mi? Kandil?i tekrar yakmaya amade bekleyen PKK elemanlarını, silahsız siyaset yapmaya ikna edebilecek mi? Yoksa ulusalcı/halkçı hatta statükoyu koruyucu bir yaklaşımla şiddetin kendisini dayatmasına davetiyemi çıkaracaklardır? Düğümlenme, çözümsüzlüğün dışa vurumudur?
BDP/PKK İmralı?dan aldıkları talimatları uygulamaktalar. BDP?nin seçimden küçümsenemeyecek bir güç kazanarak sıyrılıp meclise girmesi AK Partinin hesap dışı tutamayacağı bir unsudur. 15 Haziran 2011 tarihine kadar olumlu gelişmelerin doğmaması halinde kitleleri zapt edemeyeceğini/durun da diyemeyeceğini vurgulayan Abdullah Öcalan ismi bundan böyle birilerini çok rahatsızlandıracak yoğunlukta dillendirilecektir. Leyla Zana gibi sembolik/kahramanlaştırılan bir aktörün de BDP saflarında bulunması Kürt meselesi yandaşlı tartışmaları süper derecede hararetlendirecektir. AK Parti bu yeni dönemde kalesini tahkim etmiş daha zinde/kararlı bir BDP ile yüzleşmeye hazır mıdır?
Açıkçası AK Parti iktidarının bu yeni dört yılda ağırlığını hangi alanlara/krizli sorunlara teksif edeceği merak konusudur. Eline geçen süreyi önceki işlerin eksiklerini tamamlamaya mı yoksa tahammülü kalmayan riskli/patlama potansiyeli yüksek iç meseleleri tam anlayıp kalıcı çareler üretmeye mi hasredecektir. Maslahatı gözeteceklerse, bugünkü durum, daha da kötüleşerek kat edildiği söylenen sosyal/ekonomik/imaj süratle inişe geçecektir. Bu yönde ilerlemek ise AK Partiyi muhalefetin elinde maskaraya çevirecektir; zafiyet içeren her yeni adımsa aşama aşama batırır?
Yarın kuvvetle muhtemel korkulduğu veçhile ülke genelinde kesif bir eylemliliğe rastlanılmayacaktır. Tabi bu hiç gösteri yapılmayacak anlamına gelmez. En azından hükümete vakit tanınacaksa da, tehditlerinin içini doldurabileceklerini delillendirmeye yönelik sokaklarda küçük çaplı faaliyetler tezahür edebilir. Zaten seçim günü akşamı BDP/PKK yandaşları Doğu ve Güneydoğu Anadolu?nun bazı yerlerinde varlıklarını hissettirdiler. Bu gelişmeler, örgütün kitleleri istediğinde, hedeflere kanalize edebileceğinin bir göstergesidir. Taraflar birbirlerini gayet iyi tanıdıklarından bir sonraki hamlelerini de belirlemişlerdir. Bu safhada asıl, AK Parti iktidarının nasıl bir hamle yapabileceğine açıklık kazandırmak şarttır. Yoksa BDP/PKK ve AK Parti arasındaki tek uzlaşma noktası barış istememek midir?
Uğur HASTÜRK/ Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir